Diyanet isleri Baskanligi

Diyanet İslam Ansiklopedisi’nin fikir babası olarak Ergun Göze

çoğu ilâhiyatçı olan çok sayıda bilim adamına, Türkiye Diyanet Vakfı’nın (TDV) otuz yılı aşkın süredir neşrettiği İslâm Ansiklopedisi’nin tamamlanması münasebetiyle “İslâm Kültürüne Hizmet Ödülleri” verildi.Ayrıca ‘Hadislerle İslâm’ ve ‘İstanbul Kadı Sicilleri’ adlı büyük eserler de tanıtıldı. Birçoğunu çeşitli vesilelerle yakından tanıdığım bu bilim adamlarını kutlarım. Töreni seyrederken, İslâm Ansiklopedisi’nin, seksenli yılların başlarında şahit olduğum yayına başlama çabaları gözümün önüne geldi. Merhum amcam Ergun Göze’nin başında bulunduğu genç ve ihlâslı bir ekip, Cağaloğlu’ndaki Yeşilay İşhanı’nın iki katında hummalı bir faaliyet içindeydi. Amcam bütün mesaisini bu işe hasretmişti. Bir Fransa dönüşünde, Paris’ten getirdiği sekiz-on adet kapak eskizlerini de hatırlıyorum. Sevinçle ve biraz da gururla bize gösterdi. Fikrimizi sordu. Sonra onlardan biriyle ilk cilt çıkarıldı. Sonra? Merhum Göze’den -kısaltarak- okuyalım:

İLK FİKİR ve İSTİŞARELER

“12 Eylül’den sonra gelen sükûn devresinde zihnimde bir proje olgunlaştı: Bir İslâm ansiklopedisi yayınlamak. Bugüne kadar hep oryantalistlerin elinde kalan bu sahada, kasıtlı ve yanlış şeyler yazılabiliyordu. Halbuki artık Türkiye’de de İslâmî ilimlerde gelişme belirmişti. Bu gelişmelere bir İslâm ansiklopedisi ile destek olunabilirdi. Bu hem bir zümre için ek gelir kapısı olacak ve böylece bu sahada çalışmaları teşvik edecek, hem de teşebbüs sahibine büyük maddî-manevî fayda temin edecekti.” Bu düşünceyi önce Ankara’daki bir dostuyla, sonra onun tavsiyesi üzerine yakından tanıdığı, zamanın Diyanet İşleri Başkanı Tayyar Altıkulaç ve Hukuk Müşaviri Ahmet Uzunoğlu ile konuşup açarak istişare eder. Birkaç görüşmeden sonra bir mukavele yapılarak işe başlar. İstanbul Cağaloğlu’nda Yeşilay Han’da bir yer tutulur. Topkapı’da bir yemek verilir. İlâhiyatla alâkalı herkes çağrılır. Konuşulur. Tartışılır. “Ama ekseriyet, böyle bir şeyin Türkiye’de yapılamayacağı noktasında birleşir.”

    Yazışmalar başlar. Müteaddit istek yazılarına türlü mazeretler ileri sürerek ret cevabı verenler olduğu gibi, hemen yazıp para almak isteyenler, işin daha başlangıcında başarısız olmasını isteyenlere ilâveten, “Bakalım görelim”, diyenler haylicedir. Merhum Göze ise daha çok “yüksek bir entelektüel seviyesinin teşekkülü” arzusundadır. Ankara sabırsızlanmaktadır. Bunun için kendilerine bir fasikül gönderilir ve bunun sadece bir maket olduğu belirtilir. Yani henüz tashih edilmemiştir, doldurmadır, sadece şekli göstermektedir. Vakıf yöneticileri hemen birkaç profesörden bu fasikül hakkında rapor alırlar. Tabiî bir sürü haklı tenkid… Çünkü yetkililer, bunun bir maket olduğunu belirtmemişlerdir!

İŞ DAHA BAŞTAN KOPUYOR!

“Anladım. İşi koparmak istiyorlar. Kendilerine o güne kadar vakıfça sarf edilen parayı verip, yayınlamayı üstüme almayı teklif ettim. Kabul etmediler. Buna mukabil bana bir cildin mukavelede belirtilen ücretini vererek sulh olmamızı ve işi kendilerine bırakmamı teklif ettiler. Bu iş olmaz diyenler, ‘olur’u görmüşlerdi. Fakat kendilerince. Bu iş kavga ile olmazdı. Kabul ettim.” Ertesi gün sabah hemen anlaşma olur. İmzadan sonra Tayyar Bey, “Ergun Bey, hakkınızı helâl edin.” der. Müteessirdir. Çünkü, ‘Ergun Bey, sizin için bizim arkadaşlarımız dediler ki, o çok iyi bir avukattır. Bakın şimdi size nasıl kök söktürecek? Başınıza ne işler açacak? Halbuki siz tam aksini gösterdiniz. Bu bakımdan, hakkınızda yanlış düşündüğümüzden, hakkınızı helâl edin!” Bu samimi itirafa karşı Göze, şu cevabı verir, “Helâl ettim. Yeter ki siz devam edin.”

Akşama doğru veya ertesi gün tekrar gelirler. “Size vermeyi kabul ettiğimiz şu bir cildin parasından da vazgeçer misiniz?” derler. Merhum, buna da derhal, “Hay hay” der. Mukaveleye el yazısıyla, ‘Anamın babamın hayrına bu ücreti de vakfa bırakıyorum.’ diye yazar. Merhum, Vakfın İSAM gibi diğer bazı çalışmalarından da sitayişle bahseder. Ancak, “Yalnız bu arkadaşlar (yetişme tarzları itibarıyla) Osmanlı’nın İslâm’dan süzdüğü tevazu ve dengeyi koruyamadılar. Bazı noktalarda mübalağaya kaçtılar.” tespitini yapar.

BİR NEFS MUHASEBESİ

“Ne var ki, İslâm dünyasının düşünce kısırlığı ülkemizde kısa zamanda ortaya çıkmış, imam-hatip okullarının ve ilâhiyat fakültelerinin sayıları hızla artmasına ve rağbet görmesine rağmen, düşünce derinliği oluşmamış; dinî incelikler en kaba provokasyon unsuru olmuştur. Eğer yüksek bir İslâmî tefekkür halkası ve fikrî otoritesi teşekkül etseydi, madde medeniyetinin gözünü boyadığı ve bunalttığı insanlık için de büyük bir hayır olmaz mıydı? Nitekim seksenli yıllarda dünyada İslâm’a büyük bir teveccüh varken, şimdi büyük bir İslâm düşmanlığı ve onu haklı göstermeye çalışan büyük bir politizasyon.”

“Yaşasın Hatıralar” 2007’de yayınlandı. Ansiklopedi henüz bitmemişti. Bugün 44. cildi ile tamamlanmıştır. Hayırlı olsun. Fakat acaba merhum Göze’nin düşündüğü tarzda mı?

“Bu benim rüyasını gördüğüm ansiklopedi değildir. Bir bilgi yığınıdır. Mimarisi yoktur. Yönü yoktur (…) Ayrıca bazı maddeler makale ya da monografi gibi yazılmış, makale/madde dengesi korunamamıştır.” “Makale bir konuda geniş bilgi verir. Ansiklopedi maddesi ise makalenin asgarîsi ölçüsünde verir.” (Ergun GÖZE, Yaşasın Hatıralar, Kubbealtı Neşriyatı, No. 144, İstanbul, 2007, s. 163-7).

2007’de yazılan bu satırların ifade ettiği gerçekler, bugün fazlasıyla varittir. Yalnız, o törende hiç değilse bir kişi, meselâ bütün bu safahatı yakından bilen Tayyar Beyefendi, çıkıp bunları söylesin, ona da bir rahmet vesilesi olsun diye bekledim, ama nafile. Çünkü merhum, 2004-2006 arası son dönem H.O. Tercüman’daki fıkralarında, iktidar sahiplerini, “dost acı söyler” kabilinden çok uyardığı için, âdeta “hasım” ilân edilmişti. Nasıl böyle birinden övgüyle bahsedilebilir? Yalnız, yukarıda adı geçen TDV Kurucu Genel Kurul Üyesi Ahmet Uzunoğlu, Göze’nin vefatından kısa bir zaman sonra şunları yazmıştı: “1980’li yıllarda gerek Diyanet İşleri Başkanlığı üst yönetiminde, gerekse TDV Mütevelli Heyeti başkan ve üyelerinde İslâm Ansiklopedisi adı altında bir eser hazırlama düşüncesi yoktu. Bu konudaki ilk teklif 1980 yılı ortalarında Ergun Göze tarafından Vakfımıza yapıldı. Bu sebeple Vakfımızca yayımlanmakta olan İslâm Ansiklopedisi’nin ilk fikir babası Ergun Göze’dir.” (Gazeteci-Yazar Ergun Göze’nin Ardından, TDV Haber Bülteni, 2009, 99: 44-45.)

Yeter. Allah razı olsun. Bu da bizim için hüccettir. Ben de rahmetle anarım. Ruhu şâd olsun!

FAHRETTIN GÖZE*

*Prof. Dr., Cumhuriyet Üniv. Tıp Fakültesi’nde Patoloji Anabilim Dalı’nda görev yapmaktadır.

Kaynak: Zaman

İlgili Makaleler